Ülkü Baydar
"HİÇ KİMSENİN KENTİ"kitabını okudum benim yaşımdaki istanbullu ve bu şehri doyasıya yaşamış kişilerin mutlaka bu kitabı okumaları lazım, insanı o günlere götürüyor sanki bir rüya alemine dalıyorsun, eline saglık.
Atilla Bakanoğulları
Hakikaten roman çok akıcı ve bir o kadar da büyüleyici geldi bana. Daha önceden "GALATA" yı sadece bir kule olarak görürdüm ama şimdi tarihin bir yansıması olduğunu anladım. En kısa zamanda Galata'ya gideceğim. Belki şansım yaver giderse Albert'e rastlar, Sait Efendi'nin demli çayını içme şansına sahip olurum. En çok da Meksika tipli çaycıyı görmeyi çok isterim. Tabi cebimde cep konyağıyla orda olmak isterim:)
Feyza Akpınarlı
Kendimi mi arıyorum her kitapta, ya da bana, daha doğrusu her insanın içinde olan o gizli duygulara hitap eden yazarların kitaplarını mı okuyup beğeniyorum?
Yoksa olması gereken bu mu? Kendini herkesten farklı yerlerde düşlemek?
tek başına yürüyüşte akıldan geçenler, ifade mükemmel
aynı adımları attık çevreye aynı gözlerle baktık sanki
düşünceleri okumak
bu kadar mı oturaklı anlatılır?
albert
hayal-gerçek düşüncesi
onunla konuşurken kendinle konuşmak adeta
otel odasında o lavaboya birlikte kusmayı istemek
Tebrik ederim, zengin ruhuna ve tabii ki kalemine sağlık...
Ayşegül Erdenay
"Kendimle yüzleştiğim an öldürürüm kendimi" demiş bir dizesinde şair....
Zengin, fakir, güçlü, güçsüz, imanlı, imansız, tüm yaratılmışların ortak sorunudur bu...
Etraflarında oluşturulmuş dekordaki objeler ve varlıklarla oyalanıp, bunaltıcı, yalın ve sıkıcı da olsa güvenli sığınaklarından çıkıp, bilinmeyenin peşine düşmek istemezler nedense, o yüzden deneyenlerin sayısı çok azdır, onlarda, Rumi hz.'lerinin dediği gibi,
"Kime ki sırları ifşa ettiler, ağzını dikip, mühürlediler sözü gereği suskun kalır konuşmazlar... Sırrı erbabından başkasına vermek sırra zülümdür felsefesi gereği susarlar."
Sevgili Tolga, "Pembe Tuvalet", "Anormal" kitaplarında yaptığı küçük yolculukları oldukça derinleştirmiş bu kitabında.
Her zamanki güçlü kalemiyle, adeta günümüzle, geçmişin içiçe geçip, hepsinin aslında aynı "an" olduğu eşsiz bir Galata yolculuğu eşlik etmiş, kendi kişisel yolculuğuna...
Kitapta, Kendini sadece bir isimden ibaret sayan ve kısıtlı aynalarından bunalıp, tükenme noktasına gelen "Semih" karakterinin, bu teslimiyet anında, içine yaptığı yolculuk kurgulanmış.
Yolculuğu boyunca, Semih, Yunus Emre'nin " bir ben daha var benden içeri"deyişiyle anlatmaya çalıştığı özüne ulaşır, onu Bay Albert, Janet, Madam Ester, Cüce Sinan, Mikail, Neyzen Davut vs. aynalarında ayrı ayrı müşahede ettikten
sonra, hepsinden görünenin aslında kendisinin de özü olan "tek" varlığın farklı formlardaki görüntülerinden başka bir şey olmadığının ayrımına varır.
Ben olarak çıktığı yolculuğu biz olarak tamamlar.
Okurken her anına eşlik ettiğim bu harika yolculuk için teşekkür ederim....Eline, kalemine, yüreğine sağlık...